Kadim bir geçmişe sahip olan Elazığ (Harput), asırlardır farklı kültür, uygarlık ve inançlara ev sahipliği yapmıştır.

4 Bin yıllık mazisiyle bölgede çekim merkezi olan Harput, özellikle dini yaşamın izlerini taşıyan tarihi ibadethanelerle büyük ilgi çekiyor. 

Harput, 1071  Malazgirt muharebesinden sonra 1085 yılında Türkler’in eline geçmiştir. Bu ise Selçuklular devrine rastlamaktadır. Selçuklular Harput’ta uzun yıllar hüküm sürmüştür. 10. Yüzyılda Müslüman olan Selçuklular, himayesindeki yerlere İslam medeniyetini de götürmüştür. 

Selçuklular medeniyetinin izleri Harput’ta günümüzde varlığını korumaktadır. 

Bunlardan biri de mimarisi ve eğik minaresi ile Ulu Camidir. 1160’li yıllarda inşa edilen tarihi Ulu Cami, Sulçuklular’dan günüme kadar ulaşmış önemli bir mirastır. 

Elazığ’da yapımı en eski olan ibadethane Ulu Cami olarak kayıtlara geçmiştir.

Ulu Cami, Harput’ta inanç turizmi açısından büyük bir öneme sahiptir. 

Yılın her döneminde vatandaşların ibadet için tercih ettiği bir ibadethane olan Ulu Cami, yerli  ve yabancı turistlerin ziyaret ettiği bir tarihi mekandır. Ulu Cami eğik minaresi ile de büyük dikkat çekmektedir. 

ULU CAMİNİN MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Ulu Cami, Harput Kalesine hakim bir yerdedir. Camii, harim, son cemaat mahali ve avlu olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır.

Harim kısmı; Dikdörtgen planlı olan bu kısma beş kapı ile girilir. Burası altı paye ile iki sahına ayrılmıştır. Mihrap önü kubbe ile diğer kısımlar ise tonozla örtülüdür. Kubbe dört paye üzerinde yükselir. Kubbeye geçiş kısımları stalaktitlerle süslüdür. Kubbenin önceleri çinilerle kaplı olduğuna dair izler vardır. Sanat değeri olmayan mihrap sonradan yapılmıştır. Yapının esas mihrabı, bu yeni mihrabın arkasındadır. Eski mihrap tuğladan örülmüş ve eskiden çini ile kaplı olduğu kesindir. Çok derin bir niş şeklinde olup dıştan desteklerle kuvvetlendirilmiştir. 

Son cemaat mahalli: Bu bölümün en önemli kısmı, alçıdan yapılmış mihrabıdır. Mihrap istiridye kabuğu şeklinde bir nişe sahiptir. Mihrap nişini çevreleyen dikdörtgen çerçevenin bordürleri bezemelidir.

Avlu kısmı: Bu kısım dikdörtgen planlı olup, güney tarafı hariç diğer kenarlarında, güdük kemerlerle bağlanmış payeler yer almaktadır. Payelerin alt kısımları taş, üst kısımları ise tuğladan yapılmıştır. Avlunun kuzey tarafında, iki kemer arasında, Kufi yazılı bir kitabe mevcuttur. Bu kitabeye göre Camii 1156-1157 yıllarında Artuklu Hükümdarı Fahrettin Karaslan tarafından yaptırılmıştır. Caminin güney ve kuzeyinde birer kapısı vardır. Kuzey kapısı ilk inşa devrine ait olmasına rağmen, güney kapısı daha sonra yapılmıştır. Tuğla işçiliğinin çok güzel bir örneğini veren minaresi, eğri oluşu bakımından da dikkat çekicidir.

Caminin, abanoz ağacından kündekârî tekniğiyle yapılan nadide özellikteki minberi önce Sarahatun Camii’ne daha sonra da Harput Kurşunlu Camii’ne taşınmıştır. 1899 ve 1905’te tadilatı yapılan  cami, 1964-1967 arasında ve 2000’li yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore ve tadilat işleri  yapılmıştır. İtalya'nın Pisa Kulesi’nden daha eğik olan minaresi ve mihrabının arkasındaki secdeye eğilmiş gibi duran yaşlı dut ağacıyla ilgili değişik efsaneler anlatılmaktadır.

Eğik Minare Efsanesi
Harput Ulu Cami'nin eğik minaresi ile yanında bulunan yaklaşık 120 yaşındaki eğik dut ağacı efsanesi dikkat çekiyor. Efsaneye göre minarenin ve ağacın bir Kadir Gecesi secde ettiği ve o şekilde kaldığı anlatılıyor. Harput’la ilgili birçok efsanenin olduğunu belirten F.Ü Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi ve kalenin Kazı Başkanı Prof. Dr. İsmail Aytaç, “Ejderha Taşı ve Süt Kalesi efsanesi vardı. Bir diğer ise Ulu Cami minare ve dutla ilgili efsanelerdir. Efsaneye göre Kadir Gecesi'nde kalkan bir şahıs minarenin eğilip kalktığını görüyor. Sabah kalktığında da eğri olarak kaldığını ifade ediyor. Normalde bu yapılar düzgün yapılır ama zaman içerisinde çeşitli sebeplerle bu tür yıpranmalar oluyor. Tarihi kaynaklarda minarenin ne zaman eğri olduğuna dair arşiv kaynaklarında bilgi bulamadık.” dedi.