Hikaye uzun... Kısa bir özetle Milli Eğitimde yaşanan vehameti gözler önüne sermek istiyorum.

Kıymetli bir dostumun 5.5 yaşındaki oğlu, birkaç harfi telaffuz edemediği için kelime ve cümle kurmakta zorlanıyor. Dolayısıyla içe kapanık tavırlar sergiliyor.

Babası, çocuğu hastaneye götürüyor, noroloji uzmanı beyinsel ve fiziksel bir problem olmadığını, dil terapisi görmesi halinde ve yaşıtlarıyla beraber zaman geçirdiği takdirde dil gelişiminin normalleşeceğini söylüyor. 

Bunun üzerine baba, çocuğunu Barış Pınarı Anaokuluna kayıt yaptırıyor. Çocuk ilk kez karşılaştığı kalabalık ortamdan çekiniyor.

Sınıfa giriyor ancak babasının ve annesinin yanında olmasını istiyor. Sınıf öğretmeni ise ilgisiz tavırlarla çocuğun bu durumunu göz önüne almadan üflüyor, püflüyor.

Okul müdürü ilk haftalarda bu durumun normal olduğunu, zamanla düzeleceğini söylüyor. 10 gün git, gel yapıyorlar. Ama çocuk bir türlü sınıfına ısınamıyor.

Baba, görüyor ki öğrenmen can sıkıcı, eğitimden, öğretimden uzak tavırlarını sergilimeyi sürdürüyor.

'İlgisiz bir öğretmenin vereceği eğitimden bir fayda gelmez' diyen baba, çocuğunu bu okuldan alıp Elazığ Anaokuluna kaydediyor.

ocuğunun dil konusundaki durumunu da öğretmenine izah ediyor. 

Çocuk ilk günden okula alışıyor.

Baba mutlu oluyor; 'Böyle devam eder inşallah' temennisinde bulunuyor. 

Ancak, bu mutluluk 15 gün sürmüyor. 

Bir gün çocuk, gözyaşlarıyla okuldan çıkıyor. Baba merak ediyor, 'Noldu oğlum?' diyor. 

Çocuk dili döndüğünce 'öğretmen kızdı' diyor.

Baba, bu durumu şimdilik anlayışla karşılıyor. Ertesi gün oğlu tekrar ağlayarak sınıftan çıkınca baba meraklanıyor ve yine soruyor; 'Neden ağlıyorsun?'

Çocuk, 'makas tutamadığını, çizgi çizemediğini, öğretmenin kızdığını, okula gitmek istemediğini' anlatmaya çalışıyor. 

Bu duruma üzülen baba öğretmenle konuşuyor.

Çocuğuma kızdınız mı? diye soruyor, Öğretmen pişkinlikle 'evet' diyor.

Neden kızdınız sorusuna, 'becerileri yetersiz' diyince baba; 'Ben size oğlumun özel durumun anlatmıştım. Buna rağmen içe kapanık bir çocuğa neden bağırıyorsunuz?' diye tepki gösteriyor. 

Pişkin, anlayışsız sözde eğitimci, umursamıyor bile.

Bu tartışmalar okulun girşindeki kameraların önünde yaşanıyor. Bir tane yetkili çıkıp ne oluyor demiyor. 

Baba kızgın olmasına rağmen çocuğunun bu okulda eğitimini sürdürmesini istiyor ama nafile; çocuk okula gitmek diyor, soğudu bir kere.

Baba CİMER'e şikayet başvurusunu yapıyor, öğretmenin bu tutumunun irdelenmesini, haksız ise cazelandırılmasını istiyor. 

Bir ay sonra CİMER'den daha doğrusu Milli Eğitim Müdürlüğünden cevap geliyor. 

Açıklamada sadece Barış Pınarı okulundaki öğretmenin tutumuna ilişkin kayırıcı bir cevap var. 

Elazığ Anaokulunda yaşananlara dair bir kelime dahi yok. 

Arkadaşım ne yapacağını bilemez halde yeni çözümler arıyor. 

Arkadaşıma, Milli Eğitim Müdürüne hatta Vali Ömer Toraman'a git durumu anlat dedim. 

Baba, 'Vali Beyin işi yoğundur. Oturup bir öğretmenin ne yaptığını mı irdeleyecek. Şimdilik kalsın, çocuğumu okula göndermeyeceğim. Sorumlular utansın. Bana düşen hem babalık, hem öğretmenlik yapmaktır. Oğluma ben öğretmen olurum, Ben öğretirim. Zavallı, kendini bilmez insanlara oğlumu teslim edemem' dedi.

Baba, çok haklı. 

Şu hale bakın. Okul öncesi bir çocuğa bağırmayı kendine hak gören bir zavallı, bir çocuğun geleceğini karartıyor. 

Neden? Çünkü kendisi 657 sayılı devlet memurları kanununa tabi. Kimse ona bir şey yapamaz. Buna güveniyor.

Bu gücü kendinde gören bu zavallılar, tabiiki çocuğa bağırır da, döver de.

Ama baba akıllı biri. Bu eğitimsiz eğitimcilere papuç bırakacak biri değil. 

Şimdilik oğlunun sağlığıyla ve eğitimiyle ilgileniyor. 

Hukuki ve kanuni süreci henüz başlatmadı. Vakti gelecek elbet.

Bu yazıyı tarihe bir not olarak düşüyoruz.

Biz de bekleriz ki, Elazığ İl Milli Eğitim Müdürü şöyle bir çıkıp gezse okulları, sınıfları. Velileri dinlese. Anaokulu öğretmeni çocuğa neden bağırıyor, bunu bir sorgulasa. 

Ateş düştüğü yeri yakıyor Müdür bey. Belki sizin için önemli olmayan bu konu, o baba için hayati önem taşıyor. 

O eğitimci haddini bilmeli. Bu zavallıları evlatlarımıza yaklaştırmayın lütfen. 

Bu konuya bir virgül koyuyoruz. Takipçisi olacağız...

Eğitim ve öğretimde yaşanan başka bir trajedi daha var ki bu da çok önemli.

Hem de dil terapi ve rehabilitasyon kurslarına yönelik. Durum durum çok vahim.

Önümüzdeki yazımızda bu konuyu ele alacağız.